browser icon
You are using an insecure version of your web browser. Please update your browser!
Using an outdated browser makes your computer unsafe. For a safer, faster, more enjoyable user experience, please update your browser today or try a newer browser.

Bir Tuna Macerası – I (Passau’ya Varış)

Posted by on 27/07/2012

Havalimanında bisiklet kutularımızla

Yolculuğumuz gecenin bir yarısında, karton kutulara dikkatlice yerleştirdiğimiz, bisikletlerimizi havalimanına götürmemizle başlamış oldu. Havayollarının bisiklet taşımak için karmaşık kuralları var. Öyle ki kendi çalışanları bile bu kuralları net olarak bilmiyor. Pegasus çalışanları örneğin, bize bisikletlerimizi kilo sınırı içinde tuttuğumuz sürece, paket boyu ve ek ödeme sorunu çıkarmadan taşıyabileceklerini söylemişti. Sonra 40€ ödememiz gerektiğini, daha da sonra aktarma uçuşları için de 30€ daha ödememiz gerekeceğini bildirenler de onlardı. Sonuçta bisiklet başına 40€ ödeyerek Ankara’dan, İstanbul aktarmalı olarak Münih’e taşıtmayı başardık. Gerçeği söylemek gerekirse böylesine amatörce örgütlenmiş bir şirketin bisikletlerimizi ve hatta canlarımızı taşıdığını düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu. Neyse ki, yolculuğun en stresli kısmı bisiklet kutularının sapasağlam uçaktan çıktığını görünce sonlandı. Uçak ile bisiklet taşıyacak olanlar için ufak bir bilgi notu yazmakta fayda olacak. Bunu önümüzdeki haftalarda yapabiliriz sanırım. Münih havalimanından, Münih Tren Garı’na (Hauptbahnhoff) giden metro trenleri (S-Bahn) var. Dev kutularımızı zorlukla da olsa, insanların garip bakışları altında metro trenine yüklemeyi başardık. Belki de bisikletlerin montajını oracıkta yapıvermeliydik. Sıradaki hedefimiz Passau’ya giden trene ulaşmaktı. Tren bilgilerinin yazdığı sayfada 10 dakikalık yürüme mesafesinde olduğumuz yazıyordu. Ne var ki taşıyıcı araba bulamadığımızdan bu süre biraz uzadı ve ilk treni kaçırdık. Neyse ki Passau’ya saat başı tren kalkıyor. Bir sonraki treni beklemek için perona vardığımızda, evren, yolculuğumuzun ilk kozmik şakasını bize hazırlamıştı bile. Koskoca tren garındaki tek taşıma arabası varmak istediğimiz noktada bizi bekliyordu. Şakayı olgunlukla karşılayarak, kullanmayacak da olsak, eşyalarımızı üzerine yükledik. Ben eşyaların başında beklerken Banu bize mozarellalı sandviçler ve taze meyve suyu aldı. Bunları mideye indirdik, treni beklemeye koyulduk. Alman trenlerinin geciktiği görülmüş şey değildir. Trenin vaktinde gelmesine hiç şaşırmadık. Devasa kutularımızı trende geçişi engellemeyecek bir yere yerleştirdik. İlk başta tren boştu, bu sebeple kutuların açılmasını engellediği 4 koltuk için çok üzülmedik. Ancak birkaç durak sonra tren dolmaya başlamasıyla ben de huzursuzlandım. İnsanlar kutular yüzünden ayakta kalmaya başladılar. Eğer böyle bir şey Türkiye’de olsa ya küfür yerdik, ya dayak. Bir kişi ağzını açıp bir şey demedi, kimse kötü kötü bile bakmadı. Üç saatlik yolculuğun sonunda Passau’ya vardık.

Passau'da bisiklet montajı

Kutuları tam da trenden indiğimiz noktada hırsla açmaya başladık.  Bisiklet ve çantaların sıfırdan hazır hale getirilmesi 1 saat 10 dakika sürdü. Hava mükemmeldi. Ne sıcak, ne soğuk… Güneşin batmasına en az 3 saat vardı. Tuna bisiklet yolunun Passau-Vienna arasındaki bölümü bulunduğumuz Passau Tren Garı’nın hemen önünden başlıyordu. Gün boyu bisikletleri taşımak ve oturmaktan yorulup sıkılmıştık. Vücudumuz hareket istiyordu. 9 gün sürecek olan yolculuğumuza başlamaya tamamen hazırdık.   Bu noktada yolculuğa çıkış kararı aldıktan hemen sonra İngiltere’den getirttiğimiz Tuna Bisiklet Yolu rehber kitap serisinden bahsetmekte fayda var. Elimizde Esterbauer tarafından yayınlanmış Tuna Bisiklet Yolu Rehberi serisinin ikinci ve üçüncü ciltleri var. Bu kitaplar bisiklet sürüşü için özel olarak ayarlanmış bir boyutta ve sayfaları nemden zarar görmeyecek şekilde yapılmış. Rehberlerde  rota ayrıntılı olarak, hem Tuna’nın güneyi, hem de Kuzey kıyısını kapsayacak ve alternatif rotaları da içerecek şekilde yazılmış. Haritalarda yüzülecek göller, içme suyu kaynakları, kamp alanları ve marketler bile işaretlenmiş.

İlk "DonauRadweg" tabelamız

Passau Tren Garı’ndan çıktığımızda içimi bir heyecan kapladı. Aynı duyguların yansımasını Banu’nun gözlerinde de görebiliyordum. İşaretler ile gösterilen bisiklet yoluna kolayca çıktık. Almanca Donau Radweg yazan yeşil tabelalar Almanya ve Avusturya boyunca bize rehberlik edecekti. Dar bir köprü ile küçük bir dere üzerinden geçtik ve düz yolda kısa bir sürüş ile şehir sınırlarından çıktık. Yemyeşil korulukların çok ötesinde tek tük sivri çatılar görünüyordu. Bunlar yol boyunca yakınından geçeceğimiz köylerin kiliselerine aitti. Tuna nehri sol yanımızda akıyordu. Hava kızıllaşmaya başladığında 20km kadar yol almıştık. Artık uygun bir kamp yeri bulmanın vakti gelmişti. Bildiğimiz kadarıyla Avrupa ülkelerinin bir kısmında dışarıda kamp kurmak açıkça yasaklanmıştı. Yine de ilk gecemiz olacağından rahat bir yerlerde kalmak istiyorduk. Kohlbachsmühler adlı bir yerleşim biriminin girişinde bir kamp alanı işletmesi olduğunu rehber kitaptaki haritalarda görmüştük. Kamp alanının içinden geçerken girip fiyatları sorduk. İki kişi ve bir çadır için bizden 17€ istediler. Bu tahminimizden biraz daha fazlaydı. Zaten iki kişi ve çadır gibi bir fiyatlandırma da bize mantıksız gelmişti. Burada kalmak yerine şansımızı yolun karşısındaki, aralarında işaretlenmiş, dik yokuşlu yürüyüş yollarının bulunduğu ormanlık alanda denemeye karar verdik. Aşağı yukarı 700m boyunca çamurlu arazide pedal çevirdik ancak çadırı kuracak düz bir alan bulamadık. Üstelik etrafımız sivrisinek güruhu tarafından sarılmıştı.

Çadır ve bisikletlerimiz

Tekrar fikir değiştirerek kamp alanına geri döndük. Çadırı bir çırpıda kurduk. Bu sırada kamp işletmesinin restoranından hoş kokular geliyordu. Oldukça da acıkmıştık. Ancak restorana vardığımızda mutfak kapanmıştı. Kendimizi “Dunkel Weizen Bier” ile avuttuk. “Weiss”, Almanca’da beyaz anlamına geliyor. “Weiss Bier” dedikleri, beyaz bira. “Weizen Bier” ise buğday birası anlamında. Aslında Almanya’da Weiss Bier veya Weizen Bier isterseniz önünüze aynı birayı koyarlar. Beyaz bira, (veya buğday birası) güzel bir şey. Alıştığımız tırt pilsen biralara benzemiyor tadı. Bunu daha güzel yapmak için ise başına Dunkel, yani İngilizce’deki Dark sözcüğünü eklemek yeterli oluyor. Aç karnına içildiğinde iyiden iyiye uyku getirebiliyor. Biz de irice bir Bavaria kupasını dolduran birayı paylaşıp, çadır alanına geçtik. Çadır alanı, bakımlı, çimlik bir bölgeydi. Çadırın yanındaki bir ağaca kilitlediğimiz bisikletlerimizi kontrol ettikten sonra çadıra çekildik ve sabahtan kalan mozarellalı sandviçlerimizi kemirdik. Yol yorgunu olduğumuzdan çabucak uykuya daldık. Gece başlayan yağmurun çadır üstündeki şıpırtısı sabahın ilk ışıklarıyla ortadan kayboldu. Çadırdan dışarı çıktığımızda ise etrafımızdaki dağlardan, Tuna’ya doğru sisin inmekte olduğunu gördük. Yol önümüzde kıvrılarak uzanıyor, bizi çağırıyordu!

 Yol Değerleri 
Tarih Günlük mesafe (km) Günlük Ortalama hız (km/saat) Günlük sürüş süresi (saat)
6 Temmuz 21,85 19,3 1:07
Kümülatif 21,85 19,3 1:07

Bugün için Endomondo kaydı:

9 Responses to Bir Tuna Macerası – I (Passau’ya Varış)